Blogger tarafından desteklenmektedir.
RSS

PİAGET’NİN BİLİŞSEL GELİŞİM KURAMI


Piaget’ye göre çocuk, dünyanın pasif alıcısı değildir. Bilgiyi kazanmada aktif bir role sahiptir. Ayrıca, değişik yaşlardaki çocukların ve yetişkinlerin dünyaları birbirinden farklıdır. Piaget bu farklılığın nedenlerini incelemiş ve bireyin dünyayı anlamasını sağlayan bilişsel süreçleri açıklamaya çalışmıştır.

Piaget, bilişsel gelişimi, biyolojik ilişkilerle açıklamıştır. Piaget’ye göre gelişim, kalıtım ve çevrenin etkileşiminin bir sonucudur. Bilişsel gelişimi etkileyen ilkeleri de şöyle belirlemektedir. (1) Olgunlaşma; (2) Yaşantı; (3) Uyum; (4) Örgütleme ve (5) Dengeleme.

İnsan yavrusu, bir takım davranış biçimlerini kalıtımla hazır olarak getirmeseydi, karmaşık, bir organizma haline nasıl gelebilirdi? İnsan yavrusu, çok sayıda refleksle doğar. Bu refleksler, çevresine uyum sağlamasına yardım eder. Çevresindeki dünya ile ilgili hiçbir yaşantıya sahip olmayan bebeğin davranışlarını refleksler yönetir. Ancak bebek, biyolojik olarak olgunlaştıkça ve çevresiyle etkileşimleri sonucu yaşantı kazandıkça, refleksler değişikliğe uğrar. Refleksler, çocuğun çevresine uyum sağlamasına yardım konusunda yerlerini, bilinçli, karmaşık hareketlere bırakırlar. Burada önemli olan nokta; bilişsel gelişimde ilerleme olabilmesi için organizmanın biyolojik olgunluğa erişmesi ve çevresiyle etkileşimleri sonucu yaşantı kazanması gerektiğidir. Bilişsel gelişim, olgunlaşma ve yaşantı kazanma arasındaki sürekli etkileşimin bir ürünüdür. Piaget’nin, bilişsel gelişimde olduğu kadar, diğer gelişim alanlarında da etkili olduğuna inandığı diğer bir ilke de uyumdur.

Organizmanın çevreye uyum yeteneği, kuşkusuz tüm canlılar için ortak bir özelliktir ve Piaget’nin de bilişsel gelişimi açıklamasında temel bir kavramdır. Piaget, bilişsel gelişimi, dünyayı öğrenme yolunda bir denge, dengesizlik yeni bir denge süreci olarak görmektedir. Diğer bir deyişle, alt düzeydeki bir dengeden, üst düzeydeki bir dengeye ilerleme, olarak tanımlamaktadır. Bu dengelenme sürecinin kesintisiz işleyebilmesi ise karşılaşılan yeni obje, durum ve varlıklara uyum sağlamayı gerektirir.

Uyum ilkesine ek olarak piaget’nin bilişsel gelişimle ilgili gördüğü diğer bir biyolojik ilke de ,organizmanın örgütlenme eğiliminde olduğudur. Her bir uyum hareketi,organize edilmiş davranışın parçasıdır. Tüm etkinlikler koordinelidir. Uyum davranışı,örgütlenmiş bir sistemin,örgütlenmiş bir etkinliğin parçası içinde yer aldığı için düzenlidir. Örgütleme,sistemin düzenini koruyucu ve geliştiricidir. Örneğin;biyolojik olarak, pankreas, gerekli miktarda, insülin salgılayarak kandaki şekeri düşürür. Burada dolaşım sistemiyle iç salgı bezleri,vücudun dengesini korumak için organize edilmiş (örgütlenmiş) etkili bir sistem için koordineli olarak çalışır. Ancak bu koordinasyon ya da organizasyon, organizmanın diğer biyolojik fonksiyonlarından bağımsız değildir.tüm organizmanın bir parçası olarak da işlevlerini yerine getirirler.

Benzer olarak organizmanın bu örgütlenme eğilimi, bilişsel gelişime de uygulanabilir. Örneğin; yeni doğan bebeğin nesneleri yakaladığını, emdiğini gözleyebilirsiniz. Ancak, bu etkinlikler, başlangıçta koordineli değildir. Birkaç koordinesiz yakalama ve emme etkinliğinden sonra artık, istediği nesneyi düzgün olarak yakalayıp emme davranışını gösterebilir. Böylece düzensiz etkinliklerden organize edilmiş etkinliklere doğru bir ilerleme görülür. Örnekte de görüldüğü gibi, organizma çevreye uyum sağlama, uyumu da bir organizasyon içinde gösterme eğilimindedir.

Piaget’ye göre uyum ve organizasyon biyolojik fonksiyon için olduğu kadar, bilişsel fonksiyon içinde önemli iki ilkedir. Bu iki ilkeye fonksiyonel değişmezler adı verilir. Yani organizmanın gerek biyolojik, gerek psikolojik gerekse bilişsel fonksiyonlarını yerine getirmesinde, duruma uyum sağlaması ve bu uyumu bir koordinasyon içinde gerçekleştirmesi yaşamsal bir öneme sahiptir.

Piaget’nin diğer bir ilkeside dengelemedir. Daha önce de belirtildiği gibi gelişim, alt düzeydeki bir dengeden üst düzeydeki bir dengeye ilerlemeydi. Çocuğun bilişsel dengesi, yeni karşılaştığı olay, obje, durum ve varlıklarla bozulur. Onlarla etkileşimde bulunarak yeni yaşantılar kazanır ve yeni obje, olay, varlık ve duruma uyum sağlar. Böylece yeni ve üst düzeyde bir dengeye ulaşır. Ancak bu denge statik değil, dinamik bir dengedir. Çevre sürekli değiştiğinden ve öğrenmesi gereken şey bulunduğundan, denge sürekli olarak bozulacak ve yeniden kurulacaktır. Aksi taktirde öğrenme ve sonucunda da gelişme oluşamaz.

Piaget’nin bilişsel gelişim kuramının temel kavramları:

Zeka: Piaget, zekanın bir takım test maddeleriyle belirlenmesine karşıdır. Ona göre zekice davranmak, organizmanın yaşamı için en uygun koşulları sağlamaktır. Diğer bir deyişle zeka, organizmanın çevreye etkin bir şekilde uyum sağlamasına yardım eder; gerek organizma, gerekse çevre sürekli değiştiğinden, bu ikisi arasındaki zekice etkileşimler de değişmek zorundadır. Zekice etkinlik, var olan her durumda, organizmanın en iyi koşullarda yaşamasını sağlamaya yöneliktir.

Kısaca Piaget’ye göre her canlı yaşayabilmek için kendine en uygun koşulları bulmaya çalışır. Bunu gerçekleştiren temel etkende onun zekasıdır. Organizma, değişen olgunlaşma düzeyine ve çevresiyle etkileşimlerine bağlı olarak değişik yaşantılar kazanır. Dolayısıyla organizmanın zeka düzeyine bağlı olarak gösterdiği performansta da farklılıklar vardır.

ŞEMA: Şema bireyin çevresindeki dünyayı anlamak için geliştirdiği bir bilgisayar programı gibidir. Çevresindeki problemleri anlama, çözme, dünya ile baş etme yolları yapıları olarak düşünülebilir. Şema yeni gelen bilginin yerleştirileceği bir çerçevedir. Bilişsel yapılar ya da şemalar yoluyla birey çevresine uyum sağlar ve çevreyi organize eder. Piaget, vücudun yaşamını sürdürmesi için yapıları olduğu gibi zihninde yapıları olduğuna inanmaktadır. Kuşkusuz bu yapılar gözlenemez, ancak davranışlardan yordanabilir.

Bazı yazarlar, genel olarak herkese özgü bilme yollarına, bilişsel yapı adını verirken, bir çocuğa özgü belirli bilme yollarına, yapılarına da şema adını vermektedirler.

Yapılar, sürekli olarak olgunlaşma ve yaşantı kazanma etkileşimi sonucunda değişir, yeniden organize edilirler. Bir yaş çocuğunun şemaları ya da yapıları, dört yaş çocuğunun yapılarından farklılık gösterir. Bu farklılığı davranışlarında gözlemek mümkündür. Şemayı somut olarak anlamanın en iyi yolu çocuğa uyarıcı sunmak ve ona karşı nasıl davranacağına bakmaktır.

Şema kavramını somutlaştıran bir örnek: köye bir gezi sırasında, kırda yayılan koyunları ilk kez gören çocuk “baba köpeklere bak” der. Açıkça görülüyor ki koyunlar çocuğun bildiği köpek ölçütlerine en uygunudur. Koyun uyarıcısıyla karşılaştığında, onu kendisinde varolan uygun şema içine yerleştirmiştir. Ancak koyunlarla etkileşimde bulunup yeni yaşantılar kazandıktan sonra, koyunun köpek olmadığını anlayıp onun için yeni bir şema, kategori oluşturacaktır.

Uyum: Uyum fonksiyonel bir değişmezdir, yaşam boyunca devam eder. Bilişsel gelişim açısından olduğu kadar diğer fiziksel ve psikososyal gelişim açısından da sürekli olarak uyum sağlamak durumundadır. Uyumun iki yönü vardır. Bunlar, özümleme (assimilation) ve düzenlemedir (accomodation).

Özümleme, bireyin, kendinde varolan bilişsel yapılarla çevresine uyumunu sağlayan bilişsel bir süreçtir. Diğer bir deyişle; çocuğun karşılaştığı yeni bir olayı, fikri, objeyi, kendisinde daha önceden varolan bilişsel yapı içine alması sürecidir. Çevresine,kendisinde varolan bilişsel yapılarla tepkide bulunmasıdır. Örnek olarak çocuğun koyunları köpek şeması içine yerleştirmesi bir özümleme örneğidir.

Yukarıdaki örnekte görüldüğü gibi özümleme tek başına bilişsel gelişimi sağlamada yetersiz kalmaktadır.Dışardan gelen uyarıcıları,bireyin,sürekli olarak kendisinde varolan yapıları içine alması ve onlara göre tepkide bulunması gelişimi sınırlandırır. Bu nedenle,yeni obje olay,durumları anlamak,bilmek için varolan yapıların yeniden şekillendirilmesi,biçimlendirilmesi de gerekmektedir.İşte mevcut şemayı yeni durumlara, objelere, olaylara göre yeniden biçimlendirme sürecine “düzenleme” (accomodation) adı verilmektedir. Her yaşantı özümleme ve düzenlemeyi kapsar. Eğer mevcut bilişsel yapılar, yeni durumlara cevap vermek için uygun ise özümleme yapılır. Yeterli değil ise mevcut bilişsel yapılar yeniden düzenlenir. Bu yeniden düzenleme kabaca, öğrenmeye eş değer görülmektedir. Yeniden düzenleme olmadan tek başın özümlemeyle öğrenme ve dolayısıyla gelişme mümkün değildir. Yukarıdaki örnekleri devam ettirecek olursak, koyunları köpek şeması içinde özümleyen çocuk, koyunlarla etkileşimde bulunduğunda koyuların köpeklerden farklı olduğunu görür ve köpeklere ilişkin şemasını yeniden düzenler. Belki koyunlar için ayrı bir şema oluşturur.

Özümleme ve düzenleme süreçleri, bebeğin emmesinden yetişkinin öğrenmesine kadar farklı karmaşıklık düzeylerinde meydana gelir. Örneğin; Piaget’nin bilişsel gelişim kuramı konusunda kitap yazan bir yazar, bu konuyla ilgili çok çeşitli kaynakları okur. Elde ettiği bilgilerden daha önce bildiklerini kendinde var olan şemalar içine özümleme yoluyla alır; yeni karşılaştığı bilgiler için ise, var olan şemalarını yeniden değişikliğe uğratarak ya da şemalarına eklemeler yaparak düzenleme sürecine baş vurur. Sonuç olarak tüm bilme etkinlikleri, özümleme ve düzenlemeyi kapsar. Ancak, ilk yaşantılar, son yaşantılara göre daha çok düzenleme içerir. Daha sonra yaşantılar birikerek bilişsel yapıların çoğalması ile, yetişkinler daha çok özümleme daha az düzenleme yapabilir hale gelebilirler.

Dengeleme: Piaget’ye göre, bilişsel gelişimin temelindeki itici güç, dengeleme kavramında yatmaktadır. Ona göre, tüm organizmalar, doğuştan, kendileri ve başkalarıyla uyumlu ilişkiler kurmalarını sağlayacak özelliklere sahiptirler. Yani organizmanın tüm donanımı, en yüksek uyumu sağlamaya yöneliktir. Dengeleme de bu içsel eğilimi, yaşantılarla organize edici bir süreçtir.

Bilişsel gelişimde dengeleme, bireyin özümleme ve düzenleme yoluyla çevremize uyum sağlayarak dinamik bir dengeye ulaşması sürecidir. Gelişen bireyin çevresiyle tüm etkileşimlerinde dengeleme süreci yer alır. Dengeleme süreci bireyin çevreye uyumunu ve dengeye ulaşmasını sağlar. Ancak, bireyin denge durumu durağan (statik) değildir. Dolayısıyla ortaya çıkan yeni uyarıcılarla, bireyin denge durumu bozulur. Bu dengesizlik, özümleme ve düzenleme yoluyla giderilir ve yeni bir denge durumu sağlanır. Öğrenme, büyük ölçüde organizmanın denge durumunun bozulmasına ve dengenin, yeniden daha üst düzeye kurulmasına bağlıdır. Gelişimin sağlanabilmesi için bilişsel yapıdaki dengenin dinamik olması gerekir. Dengeleme sürecini harekete geçirebilmek için, bu süreç içinde yer alan özümleme ve düzenleme etkinliklerinin dengeli bir şekilde yer alması gerekir. Bireyi tamamen bilişsel yapıyı yeniden düzenlemeye zorlayan ya da tamamen özümlemeye yönelten etkileşimler dengeleme sürecini harekete geçirmez. Eğer öğretmenler, çocukların düzeyinin altında davranışlar kazandırmaya çalışırlarsa, verilen bilgiyi kolaylıkla özümleyeceklerinden ilgileri dağılır. Onlar için bir dengesizlik söz konusu olmadığından dengeyi kurma içinde bir çabaları olmaz. Çocukların düzeyinin çok üstünde problem çözmeleri beklendiğinde de, halihazırda var olan şemalarıyla harekete geçmeleri mümkün olamayacağından problemi çözmekten vazgeçerler. Bu her iki durumda da dengeleme meydana gelmez. Dolayısıyla da ne öğrenme ne de gelişme meydana gelir. En üst düzeyde gelişim, özümleme ve düzenleme dinamik bir dengede olduğu zaman gerçekleşir. Etkili bir dengeleme ve ilerleme olması için, problem ve halihazırda bireyin sahip olduğu bilişsel yapılar arasındaki fark orta düzeyde olmalıdır.

Piaget’ye göre birey, ne kendisinde var olan şemalarla hiç cevaplayamayacağı, ne de çok kolay bir şekilde cevaplayacağı durumlara ilgi duyar.bu nedenle bireyi öğrenmeye güdüleyebilmek için orta düzeyde bir belirsizlik, dengesizlik yaratmak gerekmektedir.

http://www.sinifogretmeniyiz.biz/gelisim-ve-ogrenme-egitim-bilimleri--piaget-in-bilissel-gelisim-kurami-indir.dll?okunma=evet&indir=evet&id=1865

  • Digg
  • Del.icio.us
  • StumbleUpon
  • Reddit
  • RSS

Kohlberg ahlak gelişimi kuramı Nedir Hakkında Bilgi


Posted by admin on February 18, 2011

KOHLBERG: AHLAK GELİŞİMİ

Ergenliğin bilişsel değişimlerle yakından ilişkili olan bir
başka yönü ahlak gelişimi’dir: Bir insanın davranış hakkında
düşünme ya da davranışı iyi ya da kötü olarak yargılama yolu
(Piaget, 1965; DePalma ve Faley, 1975; Kohlberg, 1976).

Sizin ve ailenizin televizyonda akşam haberlerini izlediğini
düşleyin. Spiker küçük bir bakkal dükkanının soyulduğunu haber
veriyor. Altı çocuklu işsiz bir baba olan hırsız yazarkasadan
paraları alarak kaçmıştı, yaşlı bakkal tezgahın altındaki tabancasına
uzanmış ve hırsızı sırtından vurmuştu.
Hırsızın durumu
ciddiydi ve büyük olasılıkla hastanede felçli olarak sürekli kalacaktı.
Polis dükkan sahibini silah ruhsatı olmadığı için tutuklamıştı;
hırsız da kendisini vurduğu için bakkaldan davacıydı.

Babanız, “korkunç birşey, bunu nasıl yapabilir?” diyor. Yeniyetme
kardeşiniz, “o sadece kendini korumaya çalışıyordu” diyor.
Babanız, “bunu demek istemiyorum” diye yanıtlıyor, “demek
istiyorum ki, bu dolandırıcı herif o zavallı yaşlı adamdan davacı
olmayı nasıl düşünebilir ve işin içinden sıyrılabilir?” Küçük
kız kardeşiniz, “ama, diyor, onun silahı bile yoktu ve bu adam
onu bakmadığı sırada arkasından vurmuştu”. Siz atılıyorsunuz:
“Evet, ama bir insan sırf işsiz olduğu için çalma hakkını kazanmaz.
Yaşlı adam da herkes gibi kendini ve malını koruma hakkına
sahiptir”. Küçük erkek kardeşiniz söze karışıyor: “İkisi de
haksızdı ve hak ettikleri başlarına geliyor. Hırsız ölüyor, bakkal
da hapsi boyluyor.” Ama, diyor anneniz, “bakkalın ahlaki
açıdan haklı olduğunu düşünüyorum.”

Kohberg’in altı ahlak evresi

Evrenin içeriği

Düzey ve evre: I. DÜZEY: GELENEK ÖNCESİ

1. Evre: Bağımlı ahlak

Doğru olan: Ceza ile desteklenmiş kuralları çiğnemekten kaçınma,
itaat etme, kişi ve eşyaya fiziksel zarar vermekten kaçınma.

Doğruyu yapma nedenleri: Cezadan kurtulma ve otoritelerin üstün
gücü.

Evrenin toplumsal bakış açısı: Benmerkezli bakış açısı. Başkalarının
çıkarlarını dikkate almaz ya da bunların eylemi yapan kişininkinden
farklı olduğunu görmez; iki bakış açısını ilişkilendirmez. Eylemler
başkalarının psikolojik çıkarları açısından değil, fiziksel olarak
düşünülür. Otoritenin bakış açısını kendisininkiyle karıştırma.

Düzey ve evre: 2. Evre: Bireyselcilik, araçsal amaç, değiştokuş

Doğru olan: Kurallara yalnızca birinin yakın çıkarına yaradığında
uyma; kendi çıkar ve gereksinmelerini karşılamak için eylemde bulunma
ve başkalarının da aynısını yapmalarına izin verme. Doğru olan aynı
zamanda adil olandır, eşit bir değiştokuş, bir anlaşma, bir pazarlıktır.

Doğruyu yapma nedenleri: Başkalarının da kendi çıkarlarına sahip
olduğunu kabul etmek zorunda olduğunuz bir dünyada kişinin kendi
gereksinme ve çıkarlarına hizmet etmesi.

Evrenin toplumsal bakış açısı: Somut bireyselci bakış açısı. Herkesin
kolladığı kendi çıkarları olduğunun ve bunların çatıştığının, böylece
doğrunun (somut bireyselci anlamda) göreli olduğunun farkında olma.

Düzey ve evre: II. DÜZEY: GELENEKSEL

3. Evre: Karşılıklı kişilerarası beklentiler, ilişkiler ve kişiler
arası uyma

Doğru olan: Size yakın insanların beklentisine ya da oğul, erkek
kardeş, arkadaş vb. olarak sizin rolünüzdeki insanların genel olarak
beklentisine uyma. “İyi olma” önemlidir ve iyi güdülere sahip olma,
başkaları için kaygı duyduğunu gösterme anlamına gelir. Güven,
bağlılık, saygı ve iyilik gibi karşılıklı ilişkileri sürdürme
anlamına da gelir.

Doğruyu yapma nedenleri: Kendiniz ve başkalarının gözünde iyi bir
kişi olma gereksinmesi. Başkalarına ilgi göstermeniz. Altın Kural’a
inanma. Kalıpyargısal iyi davranışı destekleyen kuralları ve otoriteyi
sürdürme isteği.

Evrenin toplumsal bakış açısı: Başka bireylerle ilişki içindeki
bireyin bakış açısı. bireysel çıkarlardan önce gelen paylaşılmış
duyguların, anlaşmaların ve beklentilerin farkındadır. Kendini
başkasının yerine koyarak somut Altın Kural aracılığıyla bakış
açılarını ilişkilendirir. Henüz genelleştirilmiş sistem bakış açısını
dikkate almaz.

Düzey ve evre: 4. Evre: Toplumsal sistem ve vicdan

Doğru olan: Kabul edilmiş güncel görevleri yerine getirme. Yasalara,
diğer değişmez toplumsal görevlerle çatıştıkları uç durumlar dışında,
uyulur. Doğru aynı zamanda topluma, gruba ya da kuruma katkıda
bulunmalıdır.

Doğruyu yapma nedenleri: Bir bütün olarak kurumun sürekliliğini
sağlamak, “herkes yaparsa ben niye yapmayayım” mantığıyla sistemde
doğabilecek bozulmadan sakınmak, ya da kişinin tanımlanmış sorumlulukları
yerine getirmesi için vicdanın emri (Kurallara otorite ve inanç
açısından 3. Evre ile kolayca karıştırılabilir.)

Evrenin toplumsal bakış açısı: Toplumun bakış açısını kişilerarası
anlaşmadan ya da güdülerden ayırır. Rolleri ve kuralları tanımlayan
sistemin bakış açısını benimser. Bireysel ilişkileri sistemdeki yeri
doğrultusunda ele alır.

Düzey ve evre: III. DÜZEY: GELENEK SONRASI YA DA İLKELİ

5. Evre: toplumsal sözleşme ya da yararlılık ve bireysel haklar

Doğru olan: İnsanların değişik değerlere ve kanılara sahip olduğunun
değerlerin ve kuralların çoğunun grubunuza göreli olduğunun farkında
olma. Ancak, bu göreli kurallara genellikle tarafsızlık uğruna ve
toplumsal sözleşme oldukları için uyulur. Fakat yaşam ve özgürlük gibi
göreli olmayan bazı değerler ve haklar her toplumda ve çoğunluk görüşü
ne olursa olsun geçerli olmalıdır.

Doğruyu yapma nedenleri: Bütün insanların haklarının korunması ve
herkesin refahı için kişinin yasa yapmak ve yasalara uymak yönündeki
toplumsal sözleşmesi nedeniyle yasaya karşı bir yükümlülük duygusu.
Aileye, arkadaşlığa, güvene iş yükümlülüklerine, özgürce girilmiş
bir sözleşmesel vaat duygusu. Yasaların ve görevlerin akılcı bir genel
yararlılık hesabına dayanmasına özen gösterme. “En büyük iyi en fazla
kişi için.”

Evrenin toplumsal bakış açısı: Topluma öncelik veren bakış açısı.
Akılcı bir bireyin toplumsal bağlanma ve sözleşmelere öncelik veren
değerlerin ve hakların farkında olan bakış açısı. Bakış açılarını
anlaşma, sözleşme, nesnel yalnızlık ve gerekli süreçlerin resmi
mekanizmasıyla bütünleştirir. Ahlaki ve yasal bakış açılarını dikkate
alır; bunların bazen çatışacağını bilir ve bunları bütünleştirmeyi
güç bulur.

Düzey ve evre: 6. Evre: Evrensel ahlak ilkeleri

Doğru olan: Kendi seçtiği ahlak ilkelerini izler. Özel yasalar ya da
toplumsal anlaşmalar genellikle böyle ilkelere dayandıkları için
geçerlidir. Yasalar bu ilkeleri çiğnediğinde kişi ilkeye göre davranır.
İlkeler evrensel adalet ilkeleridir: insan haklarının eşitliği ve
bireysel kişiler olarak insanların onuruna saygı.

Doğruyu yapma nedenleri: Akılcı bir kişi olarak evrensel ahlak
ilkelerinin geçerliğine inanç ve onlara kişisel bir bağlanma duygusu.

Evrenin toplumsal bakış açısı: Toplumsal düzenlemelerin türetildiği
bir ahlak görüşünün bakış açısı. Bakış açısı, ahlakın doğasını ya da
kişilerin kendi içlerinde sonlu olduğunu ve böyle işlem görmeleri
gerektiği gerçeğini bilen her akılcı bireyin bakış açısıdır.

Kaynak: Laurence Kohlberg, “Moral Stages and Moralization”, T.
Lickona (yay.) Moral Development and Behavior, Holt, Rinehart ve
Winston, 1976.

Değişik yorumlar yapan insanları düşünürseniz, Lawrence
Kohlberg’in (1963) bir bireyin olgunlaşırken ve bir bilişsel evreden
diğerine doğru ilerlerken geçtiğini ileri sürdüğü birtakım değişimler
dikkatimizi çekecektir. Örneğin, ahlaki tutumlar gitgide
daha soyut ve daha az benmerkezli olmakta, neyin yanlış
olduğuyla daha az ilgili ve neyin doğru ve haklı olduğuyla daha
fazla ilgili olmaktadır. Bu konuşmada küçük çocuklar Kohlberg’in
geleneköncesi adını verdiği evredeydiler; oysa siz, daha
büyük kardeşiniz ve anababanız ya geleneksel ya da gelenek sonrası
evredeydiniz. Her evrenin özelliklerinin betimlenmesi için
bak., Hoffman, 1970).

Piaget’nin on iki yaşındaki çocuklarla olan çalışmasını on
altı yaşındaki bireylere doğru genişleten Kohlberg, bir kişinin
ergenlik atılımıyla, cinsel davranış, uyuşturucu ve alkol kullanımı,
dükkandan mal aşırma gibi küçük yasadışı eylemler vb. ile
ilgili gittikçe artan birtakım ahlaki ikilemler’le yüzyüze geldiğini
kabul etmektedir. Bu ve başka konuları incelemek için
Kohlberg, ortak bir yanı olan bir dizi öykü geliştirdi. Her öykü,
bireyin istekleri ya da gereksinmeleri ile toplumun kuralları
arasında bir çatışma içermektedir. Kohlberg öykülere verilen
tepkilerden ahlak gelişiminin üç düzeyini ve her bir düzeydeki
iki evreyi ortaya çıkarmayı başardı. Keniston (1970) gibi diğerleri
de, bu evrelerin başladığı ve bittiği yaşları daha kesin biçimde
betimlemeye giriştiler.

Kohlberg’in ahlak gelişimine yaklaşımı ne kadar geçerlidir?
Sayısız boylamsal araştırmalar (Kohlberg ve Kramer, 1969;
Kramer, 1968) bir evreden diğerine derece derece gelişen hareketler,
aynı zamanda davranışın kestirilebilir örüntüleri olduğunu
(Rest, Turiel ve Kohlberg, 1969; Turiel, 1969) ileri sürdüler.
Freundlich ve Kohlberg (1971), alt sosyoekonomik gruptan gelen erkek
ergenlerle ilgili bir çalışmada, suçluların yüzde 83′ünün ve suçlu
olmayanların yalnızca yüzde 27′sinin geleneköncesi düzeyde olduğunu
buldu. Krebs (1971), geleneköncesi denekler arasında yüzde
73′ünün hile yaptığını, geleneksel olarak sınıflananların yüzde
66′sının, gelenek sonrası düzeydekilerin yalnızca yüzde
20′sinin bunu yaptığını buldu.

Başka araştırmalar, ahlak gelişimi üzerinde zekanın, toplumsal
sınıfın, yaşın, zeka bölümünün, anababa tutumlarının, aile
çevresinin ve kültürel farkındalığın önemli etkisini gösterdiler.
Kohlberg’in düşünceleriyle ilgili yeni çalışmalar Herch, Reimer
ve Paolitto’da (1979) ve Rest’te (1979) bulunabilir.

Kohlberg’in yaklaşımını eleştirenler vardır (Gibbs, 1977).
Kimileri yönteminin kültürel olarak önyargılı olduğunu ve sözünü
ettiği ahlaki tutumların evrensel olmadığını (Simpson, 1974) ileri
sürdüler. Kimileri de bu yaklaşımı kadınlara karşı önyargılı
olmakla suçladılar (Holstein, 1976; Gilligan, 1977).

Kohlberg (1976) puanlama yöntemine ilişkin bazı eleştirileri
yanıtladı ve yöntemini daha nesnel yapmaya girişti. Rest
(1976), Kohlberg’in çeşitli ahlaki ikilemlerini kullanan daha az
karmaşık bir test geliştirmeyi denedi. Bu yazıda önemli sayıdaki
gelişmeler Kohlberg’in kuramı lehinde ortaya çıkmaktadır.
Rest’e (1980) göre, açık bir anlatımı olan yalın bir puanlama
sisteminin kurulmasıyla ilgili on yıllık bir proje tamamlanmaktadır
ve evrelerin tanımlarında yeniden bir düzenlemenin yayınlanması
yakındır. Harward Üniversitesi’ndeki Ahlak Eğitimi
Merkezi’nde Ann Colby ve arkadaşları yirmi yıllık boylamsal
bir araştırmanın sonuçları üzerine bir rapor hazırlamışlardır.
Rest bulguların, bütün deneklerin zaman içinde değiştiğini, hiçbirinin
bir evreyi atlamadığını, yaklaşık yüzde 7′si bir evreden
diğerine geri kaymış göründüğü halde, ilerlemeyen her birine
karşılık on deneğin ilerlediğini gösterdiğini belirtmektedir.

Ahlak gelişiminin evrenselliği hakkında kesin biçimde
konuşabilmemiz için bu türden daha fazla araştırmaya ve Kohlberg’in
yaklaşımını kültürlerarası olarak sınamayı amaçlayan
daha fazla çabaya gereksinmemiz vardır



Read more:http://www.superbilgiler.com/kohlberg-ahlak-gelisimi-kurami-nedir-hakkinda-bilgi.html#ixzz1FA2BkmCd

http://www.superbilgiler.com/kohlberg-ahlak-gelisimi-kurami-nedir-hakkinda-bilgi.html

  • Digg
  • Del.icio.us
  • StumbleUpon
  • Reddit
  • RSS

Erik Erikson’un Psikososyal Gelişim Kuramı

Bireyin gelişiminde hem sosyal çevrenin hem de biyolojik temeli doğuştan getirilen bazı özelliklerin rolü olmasıdır.
Erikson kişilik gelişiminin biyolojik temellerini “Epigenetik” ilke ile açıklamaya çalışmıştır. Epigenetik ilke; gelişmekte olan herhangi bir şeyin bir planı olduğunu vurgular. Buna göre gelişim, yaşamın belli dönemlerinde, belli kişilik özelliklerinin ardışık bir biçimde ortaya çıkabilmesini olanaklı kılarak ve önceden belirlenmiş biyolojik temellere bağlı olarak gerçekleşir. Bu tıpkı doğum öncesi dönemde, bebeğin farklı organlarının farklı zamanlarda belli bir sıra dahilinde oluşup şekillenmesine benzetilebilir.
Erikson’a göre, insan yaşamı boyunca sekiz gelişim döneminden geçmektedir. Her bir gelişim döneminin kendine özgü farklı gelişimsel hedefleri vardır. Birey her gelişim döneminde farklı bir çatışma ve ya karmaşa ile karşılaşır.

DOĞUMDAN ERGENLİĞE KADAR YAŞANAN KARMAŞA VE ÇATIŞMALAR
1-Temel güvene karşı güvensizlik duygusu
2-Özerkliğe karşı kuşku ve utanç duygusu
3-Girişimciliğe karşı suçluluk duygusu
4-Başarı ve çalışkanlığa karşı aşağılık duygusu

1- Temel Güvene Karşı Güvensizlik Duygusu
Bebeklerin güven veya güvensizlik duyguları geliştirmelerinde; beslenme, ilgi, sevgi, şefkat gibi temel ihtiyaçlarının yeterince ve zamanında karşılanıp karşılanmadığı önemlidir.
Doğumdan bir yaşına kadar süren bu dönemde bebeğin ana-babasının ve bakımını üstlenen diğer kişilerin bebekle olan etkileşimlerinin, bebeğin çevresine güven kazanıp kazanamamasında belirleyici bir rolü vardır
“Çevremdekiler bana bakıyor (ilgileniyor), veriyor, varlığımı tanıyor. Onların sürekli, tutarlı ve aynı kişiler oluşu güvenilir kesinliktedir. Ben verilmeye değer, güvenilir bir varlığım. “Ben bana ne verilmişse oyum” düşüncesi oluşur.
2- Özerkliğe Karşı – Kuşku ve Utanç Duygusu Çocukların özerklik veya kuşku ve utanç duyguları geliştirmelerinde yaptıkları eylemler karşısında aşırı ölçüde kısıtlama ve aşırı ceza görüp görmedikleri önemlidir.

Birinci yaş ile üçüncü yaşlar arasını kapsayan bu dönemde, uygun bir bakım ile temel güven duygusunu edinmiş olan bebek, artık kendi davranışlarının kendine ait olduğunun farkına varmaya başlar. Yürümeyi ve koşmayı öğrenmiş olması artık annesinden bağımsız hareket etmeye başlamasına olanak vermekte ve böylece bebek bağımsızlık duygusu içinde kendi irade ve isteğiyle girişimlerde bulunabilmektedir.
3- Girişimciliğe Karşı Suçluluk Duygusu
Bu dönemde çocuk artık büyüklerin arasındadır ve bahçe,sokak,anaokulu gibi yeni yaşam alanlarına açılır.Kendi başına öğrenmeye başlar;bir şeylerin ardından gider ve merakla inceler.Kendi başına girişimlerde bulunur.Çocuğun bu konuda gelişebilmesi ;girişimlerinin ne denli desteklendiğine ve merakının giderilmesinde ona ne oranda yardımcı olunabildiğine bağlıdır.eğer davranışlarından ve ilgilendiği konulardan ötürü eleştirilirse,bulunduğu girişimlerden ötürü suçlanma eğilimi gösteren bir kişilik özelliği geliştirir.
4-Başarılı (çalışkan) Olmaya Karşı Aşağılık (yetersizlik) Duygusu
Bu dönemde çocuk, yaşantılarından bazı sonuçlar çıkarabilecek biçimde düşünmeye başlar, yetişkinlerin kullandığı alet,araç vb. şeyleri kullanma denemelerine girişir.Sürekli etkinlik durumundadır; bir yapar oluşturur ve ortaya çıkarır.Bunları kusursuz bir biçimde gerçekleştirebilmek için ciddi çabalar harcar.Eğer bu çabalarına karşı çıkılırsa, yaptıklarının değersizliğine inanır ve aşağılık duygularına kapılır.


ERGENLİK VE SONRASINDA YAŞANAN KARMAŞA- ÇATIŞMALAR
5- Kimlik kazanmaya karşı kimlik (rol) bocalaması (Karmaşası)
6- Yakınlığa karşı yalıtılmışlık duygusu
7- Üreticiliğe ( üretkenliğe) Karşı Durgunluk Duygusu
8- Benlik bütünlüğüne karşı umutsuzluk


5-Kimlik Kazanmaya Karşılık Kimlik Bocalaması
Erikson’un psikososyal gelişim dönemlerinin son dördü, ergenlik, yetişkinlik ve yaşlılık yıllarını kapsamaktadır ve bu dönem yaşanan karmaşaları tespit etmektedir.Bunlardan ilki ergenlik yıllarına denk düşen “kimlik kazanmaya karşı kimlik bocalaması” olarak adlandırılır. Erikson kimlik kazanma ile , bireyin kimliğine ilişkin olumlu bir duygu içinde bulunmasını kastetmiştir.
Ergenlik döneminden kimliğini kazanarak çıkmış olan birey; kim olduğu na, nerede ve nereye gitmekte olduğuna ilişkin gerçekçi görüşler geliştirmiştir ve geleceğe doğru planladığı gibi emin adımlarla ilerlemektedir.
6-Yakınlığa Karşı Yalıtılmışlık
Yaklaşık olarak 18-26 yaşlarını kapsar.Ergenlik döneminde kimliğini bulan kişi bu dönemde artık başkalarıyla yakınlıklar,dostluklar kurabilir.Karşı cinsle arkadaşlıkta,sevgi ağırlık taşır.Gencin yaşamında evlilik ve iş kariyeri önemli hale gelir. Ergenlik döneminde dostluklar sağlam temeller üzerine kurulur. Gencin yaşamında evlilik konuları ve evlenme önemli bir yer tutar. Bu dönemdeki krizi sağlıklı olarak atlatan kişi güvenli bir şekilde sevgiyi verme ve alma gücüne sahip olur. Aksi durumda, başkalrıyla dostluk ilişkisi kurmada güçlük çeken genç, birey için istenmeyen ve sağlıksız olan psikolojik bir yalnızlığa itilebilir.
7-Üreticiliğe (Üretkenliğe) Karşı Durgunluk
Bu dönem orta yetişkinlik yıllarını kapsar. Üretkenlik, sadece çocuk yapma ve büyütme anlamını içermemektedir. Birey için çocukları yoluyla neslini devam ettirmek önemli olduğu gibi evi dışında da gelecek nesillerin yetişmesine rehberlik ederek üretken olabilir. Üretken olmadığında da bir işe yaramama duygusuna kapılıp durgunluk içine girebilir. Bu dönemi olumlu atlatabilmesi için bireyin evini, işini paylaştığı kişilere önemli sorumluluklar düşmektedir. Yetişkin bu dönemde üretken, verimli ve yaratıcıdır. Kişi evi dışında da topluma yararlı işler yapabildiği, kendinden sonraki kuşaklara rehberlik edebildiği sürece üretkendir. Aksi durumda bir işe yaramama duygusuna kapılabilir ve durgunluk dönemine girebilir. Etrafa karşı kayıtsız tavırlar geliştirirler. Sahte, köksüz ilişkiler kurar, kendi doyumunu ve çıkarını öncelikle gözetirler. Ayrıca hep yerinde saydığını düşünerek mutsuz olabilirler.

8-Benlik Bütünlüğüne Karşı Umutsuzluk
İleriki yetişkinlikteki yılları kapsar.Bu dönemde birey ya önceki yedi dönemin olumlu birikimi sonucu benliğini tam olarak bulmuş,mutlu, güvenli, sevilen,aranan bir kişi yada önceki dönemlerde çatışmaları sağlıklı olarak geçirmeme sonucu umutsuzluklar içinde hırçın aksi bir insan görünümündedir.

  • Digg
  • Del.icio.us
  • StumbleUpon
  • Reddit
  • RSS

BLOOM TAKSONOMİSİ (SINIFLAMASI)

Hiyerarşik olarak sınıflanmış bu 6 düzey aşağıda verilmiştir:

1.Bilgi

2. Kavrama

3.Uygulama

4.Analiz

5. Sentez

6. Değerlendirme

1. Düzey: Bilgi

Taksonomide yer alan ilk düzey öğrencinin bilgiyi tanıması veya hatırlamasını içerir. Burada öğrencinin bilgiyi maniple etmesi (beceriklice kullanması) istenmez, fakat onun sadece öğrenildiği şekilde hatırlanması istenir. Bilgi düzeyindeki bir soruya cevap verebilmesi için öğrencinin daha önce öğrendiği gerçekleri, gözlemleri ve ifadeleri basitçe hatırlaması gerekir. Bir bilginin aynen hatırlanması birçok nedenden dolayı önemlidir. Bilgi veya hafıza düzeyi diğer tüm düşünme düzeyleri için kritik öneme haizdir. Önemli olmasına rağmen bilgi düzeyinin birçok zararı da vardır. Bunlardan en önemlisi öğretmenlerin onu aşırı kullanmalarıdır. Öğretmenlerin sordukları soruların (hem ders işlenişlerinde veya sınıf tartışmalarında ve hem de sınavlarda) birçoğu bilgi düzeyine girer. Bu düzeye ait soruların diğer bir dezavantajı da hızlı bir şekilde unutulmalarıdır. Üçüncü zararı ise bu tür soruların bir konu ile ilgili derinlemesine olmayan kaba bilgileri ölçüyor olmasıdır. Ayrıca bilginin papağan gibi tekrarlanması gerçek bir anlayışın göstergesi değildir.

2. Düzey: Kavrama

İkinci düzey soruları, öğrencilerin öğrendikleri materyalleri akıllı bir şekilde organize edip düzenlemelerini sağlayacak kadar öğrenmiş olmalarını gerektirir. Öğrencinin soruyu cevaplayabileceği gerçekleri seçmesi gerekir. Kavrama düzeyindeki bir soruyu cevaplayabilmesi için öğrencinin hatırlamadan daha ileri olan bir düşünme seviyesine geçmesi gerekir. Öğrenci materyali kavrayıp tekrardan ifade etmeli ve onu kendi kelimeleri ile ifade edip karşılaştırmalar yapmak için kullanabilmelidir.

3. Düzey: Uygulama Öğrencilerin sadece verilen bilgiyi aynen hatırlamaları veya hatta öğrendiklerini kendi cümleleri ile ifade edip izah etmeleri bile yeterli değildir. Öğrencilerin bilgileri uygulayabilmeleri de gereklidir. Öğrencilerin daha önceden öğrendikleri bilgileri kullanarak farklı bir problemi çözmelerini isteyen sorular Taksonominin 3. düzeyi olan uygulama düzeyine aittir.

4. Düzey: Analiz

Analiz soruları öğrencilerin kritik ve derinlemesine düşünmelerini gerektiren yüksek dereceli sorulardır. Analiz soruları öğrencilerin 3 çeşit bilişsel işleme girmesine neden olur: Öğrenciler hareketi sağlayan nedeni, nedenleri, ve /veya özel bazı şeylerin oluşum nedenlerini ifade ederler. Öğrenciler uygun bilgileri değerlendirip ve analiz ederek bu bilgilere bağlı olan sonuca ve genellemeye varırlar. Öğrenciler bir sonucu veya genellemeyi analiz ederek onu destekleyen veya ret eden kanıtları bulurlar. Birçok farklı cevabın mümkün olması ve cevaplanabilmeleri için fazla süre gerektirmeleri analiz sorularının yüksek dereceli sorular olduklarının bir göstergesidir. Analiz soruları öğrencilerin kritik düşünmelerini geliştirdikleri için çok önemlidirler.

5. Düzey: Sentez

Sentez soruları öğrencilerin orijinal ve yaratıcı düşünmelerini isteyen yüksek dereceli sorulardır. Sentez soruları öğrencilerin ürünler, desenler ve fikirler ortaya çıkarmalarını gerektirir.

6. Düzey: Değerlendirme Taksonominin son düzeyi değerlendirmedir. Değerlendirme analiz ve sentez gibi yüksek dereceli düşünmeyi gerektirir. Değerlendirme sorularının tek bir cevabı yoktur. Öğrencinin kendi fikir ve düşüncelerini kullanarak herhangi bir konudaki fikir, amaç, probleme bulunan cevap, işlem, metot veya ürün hakkında karar vermesini ve verdiği kararları savunmasını gerektirir.



  • Digg
  • Del.icio.us
  • StumbleUpon
  • Reddit
  • RSS

Öğrenme Psikolojisi – Sosyal Öğrenme Kuramı (Bandura)


Sosyal öğrenme kuramı Bandura’nın yaptığı çalışmalar sonucu ortaya koyduğu bir öğrenme kuramıdır. Bu kuram hem davranışçı hem de bilişsel öğrenme kuramından farklı bir yapıya sahip olmakla birlikte her iki kuramın özelliğini de taşımaktadır. Bandura’ya göre öğrenmelerin temelinde mutlaka her davranışı organizmanın yapması ve elde ettiği sonuçlara bağlı olarak davranışı şekillendirmesi söz konusu değildir. Birçok öğrenmenin temelinde gözlem ve başkalarının yaptığı davranışlar yoluyla öğrenme vardır.

Sosyal öğrenmede aslolan bireyin başkalarını gözlemleyerek öğrenmesidir. Öğrenmenin etkililiği, öğrenenin modelden gözlemlediği davranışı taklit edebilme kabiliyetidir.
Bandura Sosyal Öğrenmeyi gözlem yoluyla öğrenme olarak da isimlendirmektedir. Ancak taklit yoluyla öğrenme ile gözlem yoluyla öğrenmenin birbirinin yerine kullanılamayacağını da vurgulamaktadır.

Model almada birey gözlediği kişinin başarıya ulaştığı ve hoşa giden sonuca ulaşılan davranışlarını alırken, taklit söz konusuyken iyi ya da kötü ayrımı yapılmaksızın gözlenilen kişinin tüm davranışlarının aynen alınması söz konusudur. Model alma söz konusu olduğunda bir sınıf ortamında yanındaki arkadaşıyla konuşup öğretmeni tarafından azarlanan arkadaşını gören öğrenci bu davranışı yapmama eğiliminde olacaktır. Azarlanan öğrenci başka bir derste öğretmenin sorduğu soruları cevaplayarak öğretmeninden övgü almış ise bu davranışlar ise davranışları gözleyen öğrenci tarafından yapılacaktır.

http://img505.imageshack.us/img505/1086/adsztj4.jpg

Çocuk yetişkinden gördüğü davranışların
aynısını tekrar etme eğilimi göstermektedir.

Sosyal Öğrenme Kuramındaki Temel Kavramlar

Sosyal öğrenme kuramında öğrenme ortamında olan kişi yani öğrenen gözlemci, öğrenilecek olan ise model olarak isimlendirilebilir. Gözlemci başkalarının davranışlarını gözleyip bu davranışları tekrar etme ya da yapmama eğiliminde olacağından da etkinliği doğrudan kendisi yapmayıp dolaylı yoldan etkilenecektir. Bu nedenle Sosyal öğrenme kuramında öğrenmeyi sağlayan dolaylı yaşantılar bulunmaktadır.

Bunlar;
* Dolaylı Pekiştirme
* Dolaylı Ceza
* Dolaylı Güdülenme
* Dolaylı Duygusallık

Dolaylı Pekiştirme: Model yapmış olduğu davranışlar sonucunda ödüllendirilmiş ise, gözlemcinin (öğrenen) o davranışı tekrar etme olasılığı artacaktır. Dolaylı pekiştirmede pekiştireç öğrenene değil davranışı yapana yani modele verilmektedir.

Dolaylı Pekiştirme: Modelin yapmış olduğu davranış sonunda bir ceza ile karşı karşıya kalır ise, davranışı gözleyenin o davranışı yapma eğilimini azaltır ya da ortadan kalkar. Dolaylı pekiştireçte olduğu gibi ceza öğrenene değil davranışı yapana yani modele verilmektedir.

Dolaylı Güdülenme: Gözlenen davranış sonucunda model hoşa giden bir sonuçla karşılaşır ise, gözleyen kişi bu davranışı yapmaya istek duyar. Modelin başarısı gözleyenin o davranışı yapması için onu tetikler ve harekete geçirir.

Dolaylı Duygusallık: Gözleyen davranışı yapıp herhangi bir zarar görmese de modelin davranışları nedeniyle korku ve kaygı hissedebiliriz. Model alınan kişi bizim sevdiğimiz ve bize yakın bir insansa onun korktuklarından korkma, onun sevdiklerini sevme eğiliminde oluruz.

Modelin Nitelikleri ve Model Alma
Sosyal öğrenme kuramında model alınanın temel nitelikleri model alma davranışına yön veren önemli bir kriterdir.
* Yaş: Model alınan kişinin yaşı gözleyene ne kadar yakınsa model alma davranışı o kadar artacaktır.
* Cinsiyet: Gözlemci kendi cinsinden kişilerin davranışlarını daha çok model alır. Özellikle çocukluğun ilk yıllarında bireylerin cinsiyet kavramını öğrenmeleri için önlerinde kendi cinslerinden bir modelin olması gereklidir.
* Karakter: İçinde bulunduğu grup içerisinde büyük bir güce sahip, karar verme ve uygulama açısından baskın karakterlerin davranışlarının model alınması daha yüksektir. .
* Benzerlik: Gözleyen kendisine benzeyen ortak noktaya sahip olduğunu düşündüğü kişilerin davranışlarını daha çok model alır. Özellikle yakın arkadaş gruplarında bireylerin birbirinden nasıl etkilendiği ve giyim, konuşma, yürüyüş vb. gibi davranışların birbirine ne kadar çok benzediğine dikkat edin.
* Statü: Model almayı etkileyen bir diğer özellikte modelin sahip olduğu statüdür. Eğer model toplumda yüksek bir statüye sahipse, bu modelin davranışlarının model alınması daha yüksek bir ihtimaldir. .

Öz Yeterlik ve Model Alma
Bandura’ya göre sosyal öğrenme kuramında model alma ya da taklidi etkileyen en önemli faktörlerden biri gözleyenin kendi yeterlikleri konusunda duyduğu inançtır. Bireyin karşılaştığı sorunlara nasıl çözümler getirebileceğine ilişkin kendi hakkında duyduğu inanç öz yeterlik olarak adlandırılmaktadır.
Öz yeterlik algısı yüksek olan bireylerin karşılaştığı problemleri çözebileceğine karşı duyduğu inanç taklit ya da model alma davranışlarını azaltacak, birey yeni yaşantılar geçirmeye, çevreyi kontrol etmeye daha çok istek duyacaklardır. Öz yeterlik algısı düşük olan bireylerde farklı etkinliklerde bulunma ya da yeni şeyler deneme isteği daha az olacağı, karşılaştığı problemleri çözebileceğine duyduğu düşük inanç başkalarının davranışlarını taklit etme ya da model almayı artıracaktır.

Gözlem Yoluyla Öğrenme Süreci
* Dikkat
* Hatırlama (Zihinde Tutma)
* Davranışa Dönüştürme
* Güdüleme

Dikkat: Sosyal öğrenme kuramında ilk adım dikkattir. Gözleyenin, modelin davranışlarını izlemesi ve algılaması gerekmektedir. Modelin davranışlarındaki, basitlik, açıklık, ilgi çekicilik ve işlevsel olması dikkat sürecini etkilerken, gözlemcinin tercihleri, hazırbulunuşluğu, duygusal durumu ve algılama kapasitesi bu süreci etkilemektedir.

Hatırlama (Zihinde Tutma): Dikkat edilen davranışın gözleyen tarafından zihinde tutulması gerekmektedir. Gözleyen modelin davranışlarını sembolleştirerek kodlamakta ve belekte saklamaktadır. Kodlama sürecinde sözel semboller, görsel semboller ağırlıklı olarak kullanılmaktadır. Hatırlama sürecinde gözleyenin modelin davranışlarını zihinsel olarak tekrar etmesi gerekmektedir.

Davranışa Dönüştürme: Üçüncü aşama, gözleyenin bellekte kodladığı davranışları yerine getirmesidir. Zihinde saklanan ve tekrar edilen davranışlar gözleyen tarafından psiko-motor (bedensel) olarak yerine getirilir. Davranışa dönüştürme aşamasındaki en önemli özellik gözleyenin fiziksel kapasitesidir. Gözleyen davranışı yerine getirdiğinde, yerine getirdiği davranış ile gözlediği davranış arasında bir fark görür ise düzeltme işlemine girişecektir.

Güdülenme: Sosyal öğrenme kuramında model alınan yaptığı davranışlar sonucunda çevreden olumlu dönütler alır ise bu davranışların yapılma sıklığı artacaktır. Sosyal öğrenme kuramı davranışçı yaklaşımlardaki güdülenme anlayışına karşı çıkarak bireyin yaptığı bir davranış sonucunda karşılaştığı duruma göre etkinliği yapma yada yapmama eğiliminde olmadığını ifade etmektedir. Kurama göre gözleyeni güdüleyen modelin yaptığı davranış sonucunda elde ettiği kazanımlardır.

http://www.ziranbula.com/ogrenme-psikolojisi/ogrenme-psikolojisi-sosyal-ogrenme-kurami-bandura/

  • Digg
  • Del.icio.us
  • StumbleUpon
  • Reddit
  • RSS





Sevgili Günlük...

12 Ağustos

Kanada'daki yeni evime taşındım. Çok heyecanlıyım.
Burası çok güzel. Dağların manzarası muhteşem. Onların karlarla kaplı halini görebilmek için sabrımı zorluyorum.


14 Ekim

Kanada dünyanın en güzel yeri. Yapraklar kırmızı ve turuncunun tonlarına dönmeye başladı. Bir atla kır gezintisi yaptım ve bir sürü geyik gördüm. Çok güzeller. Yeryüzündeki en güzel hayvanlar. Burası resmen bir cennet. Kanada'yı çok ama çok sevdim.


11 Kasım

Geyik avlama sezonu kısa bir süre sonra başlıyormuş.
Bu kadar güzel hayvanları öldürmeyi nasıl olur da isterler anlamıyorum.
Umarım yakında kar yağışı başlar. Sabırsızlıkla bekliyorum kar yağışını...


2 Aralık

Dün gece kar yağdı. Her yerin beyaz bir örtü ile
kaplanışını seyretmek için gece saat kurup kalktım.Tıpkı kartpostal gibi. Dışarı çıktık merdivenlerdeki ve garajın önündeki karları kürekle temizledik. Kartopu oynadık (ben kazandım). Kar temizleme makinesi gelince, garajın önündeki karları tekrar temizlemek zorunda kaldık. Yorulduk ama çok eğlendik.



12 Aralık


Dün gece biraz daha kar yağdı. Kar temizleme makinesi ile garajın önündeki karları tekrar temizledik. Burayı seviyorum ama kar da bazen sıkıcı oluyor. Yine de, iyi ki gelmişim buraya diyorum.

19 Aralık

Dün gece biraz daha kar yağdı. İşe gitmek için
garajdan çıkamadım. Burası çok güzel bir yer fakat kürekle kar temizlemekten yoruluyor insan epeyce.


22 Aralık

Boktan kar dün gece yine yağdı ! Kürekle kar atmaktan ellerim su topladı, belim tutuldu. Kar temizleme makinesi ben garajın önünü kürekle temizleyene kadar yolun köşesinde gizlendi. Pezevengin evladı !

25 Aralık

Siktiğimin karı yine yağdı. Eğer kar temizleme makinesini kullanan pezevengi elime bir geçireyim, o puştu geberticem. Yollardaki buzu eritmek için neden tuz kullanmıyor acaba ?


27 Aralık

Allahın belası kar dün gece yine yağdı. İnanılır gibi değil. Durmaz mı hiç ulan bu ? Kar temizleme makinesinin son gelişinden beri 3 gündür karları kürekle atamadığım için resmen eve hapsoldum. Hiçbir yere gidemiyorum. Hava durumunu sunan spiker bu gece 25 santim daha yağacağını söyledi ! Yuh ! Anamın şeyine de yağ bari !



28 Aralık

Dün gece kar " 83 cm " yağdı, ne 25'i ! Bu kodumunun karı yazdan önce erimez abi. Kar temizleme aracı kara saplandı, hıyar herif benden kürek istedi. Karları temizlerken son kalan küreğimi de kırdı ibne ! Ben de gittim kafa attım. Burnu yamuldu orospu çocuğunun. Mahkemelik olduk...


4 Ocak

Nihayet evden çıkabildim. Markete gittim, yiyecek filan aldım. Dönüşte bir geyik arabamın önüne atladı. Arabamda 3000 dolarlık hasar var. Bu pis hayvanların hepsini gebertmek lazım.


3 Mayıs

Arabayı şehirde tamirciye götürdüm. Yollara dökülen tuz yüzünden arabamın kaportası çürümüş. "Arabayı atın, yenisini alın" dedi tamirci...



10 Mayıs

Türkiye'ye kesin dönüş yaptım. Mersin'e bir daha ayrılmamak üzere yerleştim. Sikerim Kanada'yı da, karı da, geyikleri de....

  • Digg
  • Del.icio.us
  • StumbleUpon
  • Reddit
  • RSS